Sayfalar

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Lozan’ın Gizli Protokolları

Cumhuriyet Tarihi, İsmet İnönü (Milli Şef), Lozan Antlaşması, mehmet şevket eygi, Yakın Tarih,


LOZAN barış müzakereleri esnasında emperyalist devletlerle Türkiye arasında çok çetin tartışmalar olmuştu. Galip, sömürgeci, emperyalist büyük devletler Türkiye’nin bir İslam devleti olmasını istemiyorlardı. O tarihte devletin Medenî Kanunu, Hanefî fıkhına göre hazırlanmış olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye idi. Diğer kanunlar da, yüzde yüz uygun olmasa bile temelde İslam’a ve fıkha aykırı değildi.

Avrupa Düvel-i Muazzaması, ülkemizdeki yabancıların İslam hukukuna tâbi olmalarını kabul etmek istemiyordu.

Lozan müzakerelerinin birinci kısmında Türk delegasyonu başkanı İsmet Paşa, İslam hukukunu ve fıkhını hararetle savunmuştu.

Müzakereler bu yüzden çıkmaza girmiş, kopma derecesine gelmişti.

İşte bundan sonra Türkiye Başhahamı Hayim Nahum Efendi devreye girmiş, büyük devletlerin başkentlerine gitmiş, birtakım gizli müzakereler yapmıştı.

Hayim Nahum’un delege sıfatıyla içinde bulunduğu Türk heyeti bundan sonra Lozan anlaşmasını imzalamış ve ABD hariç bütün büyük devletler bunu imzalamışlardı.

Birtakım rivayetler –yüksek sesle olmasa bile- yıllardan beri söylenir ve yazılır:

(1) Lozan’ın gizli protokolleri vardır.

(2) Emperyalist ve sömürgeci devletlere Hilafet’in kaldırılacağı sözü verilmiştir.

(3) Hilafetle birlikte İslam hukuku, Şeriat kanunları da kaldırılacak,

(4) Onların yerine Avrupa kanunları konulacaktır.

(5) Müslüman kadınlar açılacaktır.

(6) Arap-İslam yazısı bırakılacak, Latin-Frenk yazısı alınacaktır.

(7) Türkiye İslam ve Türk dünyası ile ilgilerini kesecek, Avrupa medeniyetine yönelecektir.

1923’ten bu yana 87 yıl geçti, Lozan’ın gizli protokolleri ile ilgili yeterli bilgi bulanamadı. Bu konudaki araştırmaları Müslümanların yapmaları gerekirdi, yapmadılar, yapamadılar.

Cumhuriyet kurulduğunda Anayasanın (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) ikinci maddesinde “Devletin dini, Din-i İslam’dır” yazılıydı. İstanbul’da Dolmabahçe sarayında, Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş bir Halife-i Müslimîn (Abdülmecid bin Abdülaziz Han) bulunuyordu. Medreseler ve tasavvuf tarikatları açıktı. Hafta tatili Cuma idi. Şapka giyen, Ramazanda açıkta oruç yiyen Türkler tutuklanıyordu. Bütün kadınlar çarşaflı idi. Sonra devrim fırtınaları esti ve şiddete dayanan realpolitikler uygulanarak İslam’dan uzaklaşıldı.

Lozan’ın gizli bir protokolü var mıydı?.. Bu sorunun cevabını Sabataycılar araştıracak değildir. Müslüman tarihçilerin, ilim adamlarının Türkiye ve dünya arşivlerine girip, bütün kaynakları tarayıp ipuçları, deliller, bilgiler ve belgeler bulmaları ve gerçeği gün yüzüne çıkartmaları gerekir.

Lozan’ın Gizli Protokollarını da bir kenara koyalım ve bugün Türkiye’de uygulanan birtakım protokollara bakalım. Bunların da elimizde yazılı metni yoktur. Yapılanlara hayata bakarak ben yazıyorum. Dikkat buyurarak okumanızı rica ederim:


Madde 1: Müslüman Türkler dilsiz bırakılacaktır. Atalarının mezartaşlarını bile okuyamayacak derecede câhil kalmalarına dikkat edilecektir. Türkçe bir-iki yüz kelimelik kaba bir konuşma çarşı-pazar günlük iletişim dili seviyesine indirilecektir.

Madde 2: Edebî ve kültürel lisan o kadar bozulacak o kadar dejenere edilecektir ki yeni nesiller yakın tarihte yazılmış Ömer Seyfeddin Hikayelerini Halide Edib’in romanlarını Hüseyin Rahmi’nin kitaplarını okuyamaz hale ve anlayamaz hale getirilecek bunların “SADELEŞTİRİLMİŞ” baskıları yapılacaktır. Velhasıl Müslüman Türklerin mâzi ile millî kültür ile en büyük bağı olan zengin edebî Türkçe tahrip edilecektir.

Madde 3: Müslüman Türklere yeni bir tarih yazılacaktır. Geçmişteki İslâm büyükleri tahkir edilecektir. Asıl kahramanlar yerin dibine batırılırken yeni kahramanlar türetilecektir.

Madde 4: Türk toplumunun temeli olan aile kurumu yıkılacak darbelenecek zayıflatılacaktır. Zina bir suç ve ahlâksızlık olmaktan çıkartılacak teşvik görecektir. Cinsel sapıklıklar Avrupa’da olduğu gibi meşru hale getirilecek aynı cinsten kişilerin evlenmelerine zemin hazırlanacaktır.

Madde 5: Halk yığınları gece gündüz vur patlasın çal oynasın eğlence şamata zevk u sefa oyun dans bayağı bir müzik ile meşgul ve sersem edilecektir.

Madde 6: Başta futbol olmak üzere on milyonlarca halk çığırından çıkmış spor müsabakalarının hastası holiganı haline getirilecek bu oyunlar yeni bir din gibi kütleleri sarıp kucaklayacaktır.

Madde 7: Türkiye’nin ve Türkiye halkının en büyük gücü olan İslâm dini bir tehlike ve tehdit olarak görülecek halk yığınlarına birtakım ideolojiler din gibi benimsetilecektir.

Madde 8: Büyük medyada tekelleşme ve kartelleşme yoluna gidilecek yurt çapında dağıtımı yapılan büyük bir  gazete kurmak ancak beş on süper zenginin yapabileceği bir iş haline getirilecek kartel ve tekel medyası ile protokollar hayata uygulanacak bu gücün karşısında başka hiçbir güç dayanamayacaktır.

Madde 9: İslâmiyet darbelenecek büsbütün ortadan kaldırılamazsa dinde reform dinde yenilik dinde değişim Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü paravanası ardında yeni bir İslâm üretilecek ve türetilecektir. Sünnetsiz fıkıhsız şeriatsız evcil bir İslâm.

Madde 10: Türkiye Müslümanları kendilerini idare edebilecek aydın bir kafaya sahip olmadıkları için dinsizleşinceye kadar onlar güdülecek vesayet altında bulundurulacaktır. Bu gütme ve vesayet de iki kimliklilere verilecektir.

Madde 11: Birtakım önemli kurumlar köşebaşları anti-demokrat yollarla da olsa “BİZDEN” olanlara verilecektir.

Madde 12: Dindar Müslümanların okumaları yüksek tahsil yapmaları engellenecektir.

Madde 13: Ülkede hâkim/dominant unsuru teşkil eden Müslümanların büyük fabrikalar büyük holdingler büyük medya organları büyük ticarethaneler kurmaları her yola başvurularak önlenmeye çalışılacaktır. Onlara “Yeşil Sermaye” denilecektir.

Madde 14: Alkollu içkiler fuhuş zina sapıklık israf bayağı müzik lüks ve aşırı konfor tutkunluğu uyuşturucu teşvik edilecektir.

Madde 15: Bu protokollara karşı gelenler karalanacak her vasıtaya baş vurularak sindirilecek cezalandırılacaktır.

Madde 16: Eskiden altın ve gümüş en büyük güçtü. Zamanımızda ise Dolar ve Euro altın ve gümüşün yerini almıştır. Ülkenin parasının büyük kısmı bizim elimizde bulunacaktır. Millî gelirin yarısını üç-beş bin kişi aile holding paylaşacaktır.

Madde 17: Müslümanların arasına casuslar ajanlar provokatörler manipülatörler yönlendiriciler sızdırılacak bunlar vasıtasıyla onlar bin parçaya bölünecek birbirleriyle çekişip tepişmeleri sağlanacak güçleri ve kuvvetleri kırılacaktır.

Madde 18: Dinî hizmet ve faaliyetlerin köy kültürü kırsal kesim varoş gecekondu taşra zihniyetiyle yapılması sağlanacaktır. Böylelikle Müslüman çoğunluk içinde bulunduğu çukur ve tuzaktan bir türlü çıkamayacaktır.

Madde 19: Büyük medya vasıtasıyla ülkeye sahte uydurma sun’i bir gündem yapılacak; halk incir çekirdeğini doldurmaz faydasız ve lüzumsuz konularla oyalanacak asıl meseleler ve dertler yüzüstü bırakılacaktır.

Madde 20: Başta komşu İslâm ülkeleri olmak üzere İslâm dünyası ile sıkı canlı yakın ilişkiler kurulmayacak; onlarla ticaret ithalat-ihracat turizm öğrenci mübadelesi kültür münasebetleri asgarî seviyede tutulacaktır. Öyle ki Suriye ile Türkiye sanki Moğolistan’la Venezuela kadar birbirine uzak kalacaktır.

Madde 21: Halk yığınları öyle sersemletilecek uyuşturulacak afyonlanacaktır ki yararlarına ve zararlarına olan şeyleri birbirinden ayırt edemeyeceklerdir.

Madde 22: Protokolları ayakta tutmak için devletten Millet Meclisi’nden millî iradeden hukuktan millî menfaatlerden millî kimlikten daha üstün lâ yüs’el (sorumsuz) bir üst-güç bulunacak; hiçbir denetime tâbi olmayan bu güç son sözü söyleyecektir.

Madde 23: Birtakım önemli hayatî temel mevkilere kesinlikle Müslüman Türkler getirilmeyecektir.

Başka maddeler de var ama şimdilik bu kadarı yeter. “Sen neler sayıklıyorsun ne hezeyanlar savuruyorsun” diyen varsa onları büyük bir televizyon kanalında açık oturuma davet ediyorum. Gelsinler tartışalım. Aydın geçinen o adamlara Türkiye’de bundan ¤¤¤¤en yıl kadar önce basılmış Türkçe bir kitap vereyim “Lütfen okuyunuz bu Türkçe kitabı” diyeyim. Okuyamazlarsa benim haklı olduğum peşinen anlaşılmış olacaktır.

Mehmet Şevket Eygi
Gazeteci-Yazar

LOZAN’DA KAYBETTİKLERİMİZ; Süleymaniye, Musul, Haham, Kerkük, Hayim, Nahum,

Cumhuriyet Tarihi, ismet inönü, İsmet İnönü (Milli Şef), Lozan Antlaşması, Mustafa Kemal Atatürk, Yakın Tarih,



Laikçi ve sahte Atatürkçü dernek vakıf ve kuruluşlar düzenledikleri panel ve konferanslarda “zafer” olarak gösterilen Lozan Antlaşması’nın birçok açıdan kayıp olduğu belirtiliyor. Bugüne kadar hep tartışma konusu olan Lozan’ın “zafer” değil “hezimet” olduğu bir defa daha gün yüzüne çıktı. Günümüzde Türkiye için en problemli bölge olan Musul Kerkük ve Süleymaniye kaybının 80 sene önce Lozan Antlaşması’yla başladı. Eğer Lozan’da Kuzey Irak’ta kalan çok önemli topraklar kaybedilmemiş olsaydı Türkiye bugün karşılaştığı birçok problemle karşılaşmayacaktı.

Hatay’dan Kıbrıs’a Musul-Kerkük’ten 12 Ada’lara kadar birçok taviz verdiğimiz antlaşma dönemin Dışişleri Bakanı İsmet İnönü Sosyal Güvenlik Bakanı Rıza Nur ve Trabzon Milletvekili Hasan Saka’dan oluşan TBMM heyeti ile müttefikler arasında 20 Kasım 1922’de başlayıp 24 Temmuz 1923’te sonuçlandırılmıştı. Lozan görüşmeleri bir kısım çevreler tarafından inatla zafer olarak nitelendirilse de kaybettirdikleri ile sürekli tartışma konusu oldu.

EK 17 MADDESİ HÂLÂ SIR


Toplam 142 maddeden oluşan ancak gizli tutulan Ek 17 maddesi hâlâ sır özelliği taşıyan Lozan Antlaşması’nda kapalı kapılar ardından ne pazarlıklar yapıldığı tam olarak bilinmiyor. Lozan’da İngiliz Delegasyonu Başkanı Lord Curson İngiliz Avam Kamarası’nın ‘Lozan’da Türklerin istiklalini neden tanıdınız’ şeklinde yapılan itirazlara “Asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski şan ve şöhretlerine kavuşmayacaktır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinde söndürmüş bulunuyoruz” şeklinde cevap vermişti.



LOZAN’DA KAYBETTİKLERİMİZ

Lozan’da kaybettiklerimiz maddeler halinde şu şekilde sıralanabilir:

• 1920-1922 arasında Yunanistan’a karşı verilen İstiklal Harbi’nin galibi olarak Yunanistan’dan tek kuruş savaş tazminatı alınamadı

• Misak-ı Mili sınırları içindeki Musul-Kerkük ve Süleymaniye İngilizler’e Hatay Fransızlara bırakıldı.

• 12 ada İtalyanlar’a İmroz Bozcaada ve Tavşanlı adaları dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan’a 1571’den beri Türklere ait olan Kıbrıs İngiltere’ye verildi.

• 1923’ten itibaren 6 sene boyunca Türkiye Dış Ticaret yönetimine müdahale edememiş ve bu süre içerisinde  Avrupa’nın açık pazarı haline getirilmiştir.

Türkiye’nin Lozan’da tam bağımsızlığına kavuştuğu iddia edilirken ağır bir borç altında bırakılarak yabancı şirketlere imtiyazlar verilmiş ve tam bağımsızlık bir kenara itilerek batı bloğunda yer almaya zorlanmıştır.

İ. İnönü Paşa Lozan’ a sarhoş mu katıldı?

Cumhuriyet Tarihi, ismet inönü, İsmet İnönü (Milli Şef), Kadir Mısıroğlu, Lozan Antlaşması, Yakın Tarih,


ABD’LİDEN ŞOK İDDİA… İsmet Paşa Lozan’ a Sarhoş mu Katıldı?

Kurtlar sofrasının kurulduğu Lozan’da yabancı devletler kendi lehlerine avantaj sağlayacak adımları atarlarken Türk Delegasyon başkanı İsmet İnönü’nün ise görüşmelere sarhoş katıldığı ABD Müşahidi John Grew tarafından açıklandı. Jonh Grew hatıralarını anlattığı kitabında “Atatürk ve İnönü” (Bir Amerikan Elçisinin Hâtıraları) adlı kitabında; Lozan Konferansı’ndaki İsmet İnönü’yü şöyle anlatıyor: “Tarih 18 Ocak 1923. Bu akşam Türkler ilk olarak sarayda büyük bir akşam ziyafeti verdiler. Çhild ve ben ziyafetin sonuna kadar kaldık sonra gitmek istediğimizde İsmet ikimizin de ellerinden tutarak engel oldu ve bizi bitişikteki odaya çekti. İçki getirtti. Peşi peşine o kadar hızlı ve düzenli şerefimize kadeh kaldırıyordu ki kendisine ayak uydurmaya imkân bulamıyordum. Her kadehten sonra elini dizine koyup arkaya doğru yaslanıyor. Ve incir çekirdeğini doldurmayacak şeylere bile kahkaha ile gülüyordu. Bir aralık elimizi tuttu ve yaşamanın harikulade bir şey olduğunu söyledi. O kadar neşeliydi ki; o an elimizde bir belge olsaydı derhal imzalayacak gibiydi.”


John Grew hatıralarının yer aldığı kitabının 25. sayfasında da şunları anlatıyor: “İyi bir akşam yemeği sırasında Türklerin söyledikleri hiçbir söze fazla önem vermemek gerek. Nitekim başka bir yerden duyduğuma göre İsmet yine iyi bir şampanyanın keyiflendirici etkisi altında Curzon’a İngilizler’in Musul’u elde tutmalarında hiçbir sakınca görmediklerini 3 kere söylemiş.


Mısıroğlu: Türkiye’nin felâketleri Lozan’la başladı

“Lozan Zafer mi Hezimet mi?” isimli dev eserin yazarı Tarihçi Kadir Mısıroğlu Türkiye’nin karşılaştığı bir çok felaketin Lozan’la birlikte geldiğini söyledi. “Lozan mutlak hezimettir” diyen Kadir Mısıroğlu Musul-Kerkük ve Süleymaniye’yi Lozan’da kaybedilenler arasında gösteriyoruz ancak aslında 1926 yılında Ankara Anlaşması’yla kaybedildi. Konuya ilişkin Lozan’da lehte ve aleyhte bir karar alınmadı muallakta bırakıldı. Daha sonra İngiliz ve Türk taraflarının ikili görüşmeleri neticesinde Ankara Antlaşması ile dönemin Irak manda idaresine bırakıldı” dedi.

Milli Diktatör Paşa İsmet İnönü

ismet inönü,



Selanik Dönmelerine(Sabetay Sevi bağlılarına) göre, Türkiye'nin tarihi 1923'te başlar, ondan öncesi karanlıklar devridir. Osmanlı Padişahlarını zalim gösterirlerken yakın tarihimizdeki milli ve kendilerince kutsal diktatörleri göklere çıkartırlar.

Yakın tarihimizin büyük zalimlerinden biri, Millî Şef İsmet Paşa'dır. 1938'den 1945'e kadar mutlak diktatörlük yapmış, 45'le 50 arasında "meşrutî" diktatörlük...

İsmet Paşa'yı demokrasi kahramanı olarak gösterenler ne kadar ayıplansa ve kınansa yeridir. Bu zat, 1938-45 arasında Tek Parti oligarşik rejiminin başıydı. 1945'te, İkinci Dünya Savaşını kazanan ABD ve diğer Batı ülkelerinin baskısıyla istemeye istemeye çok partili rejime geçmek zorunda kalmıştır. 1946 seçimlerinde hile, baskı, ikrah (korkutma) ile seçimleri CHP kazanmış, 1950'ye kadar bu şaibeli seçimin galibi olarak iktidarda kalmıştır.

Milli Şef İsmet Paşa neler yapmıştır?

1. Türk Ceza Kanununa 163'üncü maddeyi koyarak Müslümanların inanç, düşünce, görüş hürriyetlerine zincir vurmuştur.

2. Ülke sathında binlerce camiyi kapatmış, kimisini satmış, kimisini kiraya vermiş, kimisini yıktırmıştır.

3. İman-İslam ve Kuran hizmetkârı Bediüzzaman Saidi Nursî'ye zulmetmiştir.

4. Meşayih-i Nakşibendiyeden, hadim'ül-ümme ve'd-din Abdülhakim Arvasî Hazretlerine zulmetmiş onu İstanbul'dan Ankara'ya sürmüştür.

5. İsmet Paşa zamanında Türkiye Müslümanlarının gerçek mânâda din, inanç, inandığı gibi yaşamak, çocuklarına dini eğitim vermek hürriyeti olmamıştır.

6. Millî Şef İsmet Paşa hazretleri zamanında Müslümanlar Ezan-ı Muhammedi'yi bile okuyamıyorlardı. Gerçek ezanın yerini tutmayan ve "Tanrı Uludur" diye başlayan tercüme ezan okumak zorundaydılar.

7. İsmet Paşa'nın mutlak diktatörlüğü zamanında matbuat (gazeteler, dergiler) dinden bahsedemezler, dinî konulu yayın yapamazlardı. Bu konuda, basın yayın genel müdürü yardımcısı İzzettin Nişbay'ın gazetelere gönderdiği resmî bir uyarı vardır.

Bu güne değin en çok tıklanılanlar